Hz. Süleyman Camii ve Çevresi: Tarihin ve Değişimin Buluşma Noktası

Diyarbakır’ın taş duvarları arasında, kentin ve içkalenin Dicle Nehri vadisine doğru eğimli bir topoğrafyanın kucağında önemli bir siluet oluşturan Hz. Süleyman Camii, sadece bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda bir tarihin ve maneviyatın canlı tanığı. 1160’ta İnaloğulları ve Nisanoğulları döneminde, Ebu’l Kasım Ali tarafından inşa edilen bu cami, Diyarbakır’ın fethinin Hz. Ömer zamanında buradan başladığına inanılan kutsal bir nokta. Sahabeler Türbesi ile çevrili bu alan, Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ve burada şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed ile manevi bir çekim merkezi. Peki, bu kadim mekan, son yıllarda geçirdiği dönüşümle nasıl bir hikâye yazdı?
Hz. Süleyman Camii, Diyarbakır’ın fethine tanıklık eden bir sembol. Rivayete göre, Hz. Ömer’in emriyle Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman komutasındaki ordu, bu bölgeden şehre giriş yapmış. Süleyman ve beraberindeki sahabelerin burada şehit düştüğü ve bu topraklara gömüldüğü inancı, camiyi kutsal kılıyor. 12. yüzyılda inşa edilen cami, zamanın mimari özelliklerini taşırken, çevresindeki Meşhed (şehitlik) ile birlikte bir manevi merkez haline gelmiş. Eğimli arazide yükselen yapılar, Diyarbakır’ın taş dokusuyla uyum içinde, adeta bir kartpostal gibi.
Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve TOKİ’nin iş birliğiyle hayata geçirilen Kentsel Dönüşüm Projesi, Hz. Süleyman Camii ve çevresini modern bir dokunuşla değiştirdi. Proje, caminin özgün yapısını bozmadan restore edilmesini hedefledi; taş duvarlar, minare ve Meşhed’in tarihi dokusu titizlikle korundu. Bu çalışma, hem yapının dayanıklılığını artırdı hem de çevresini daha erişilebilir hale getirdi. 2020’lerde tamamlanan restorasyon, Diyarbakır’ın kültürel mirasına sahip çıkma çabasının bir göstergesi oldu.
Asıl değişim cami çevresindeki yerleşim alanında yaşandı. Eski yerleşim alanı tamamen rekreatif bir yeşil alana dönüştürüldü. Ancak bu değişim, sadece taşlarda değil, anılarda da izler bıraktı. Birçok Diyarbakırlı için çocukluk hatıralarının bir parçası olan cami çevresi, eskiden Buzhane, Dınglawa ve Küpeli Havuzları gibi mekanlarla önemli bir lokasyondu. Bu mekanlar, sıcak Diyarbakır yazlarının uğrak mekanlarıydı. Restorasyonla birlikte bu alanlar tamamen maziye gömüldü.
Restorasyonun taraftarları, bu değişimi bir yenilenme olarak görüyor. Camii çevresinin temizlenmesi ve düzenlenmesi, hem turistler hem de ibadet edenler için daha güvenli bir alan yarattı. Eğimli arazideki yeni düzenlemeler, tarihi dokuyu öne çıkarırken, altyapı iyileştirmeleri (örneğin, aydınlatma ve yollar) ziyaretçilerin rahatça dolaşmasını sağladı. Ayrıca, proje sayesinde cami, UNESCO Dünya Mirası listesine adaylık sürecinde daha güçlü bir konuma geldi. Yerel halktan bazıları, “Eskisi gibi olmasa da, en azından mirasımız korunuyor,” diyerek bu değişime destek verdi.
Öte yandan, bazı Diyarbakırlılar bu dönüşümden hoşnutsuzluğunu dile getirmiyor değil. Buzhane’nin meyan kökünü soğutan kalıp buzları, Dınglawa’da arkadaşlarla geçirilen serin zamanların ve Küpeli Havuzunun sur atlayışlarının yerini modern ve yapay bir peyzajın almasının, nostaljiyi yaraladığını dile getirerek, “Çocukluğumuzu kaybettik,” diyenler de var. Ancak şunu ututmamak gerekir ki: “Değişim kaçınılmaz”.